Yazı · 18 Ara 2025
- Hayat
- Ekonomi
Tırışkadan İşler: Çalışıyoruz Ama Neye?
David Graeber’in “tırışkadan işler” kavramı, modern çalışma hayatının en büyük ama en az konuşulan krizine işaret eder: anlamsızlık. Bu yazı, neden bu kadar çok insanın topluma gerçek bir katkısı olmadığını düşündüğü işlerde çalıştığını, neden bu durumun sadece bireysel bir mutsuzluk değil ahlaki bir sorun olduğunu ve neden hâlâ bu düzeni sürdürmekte ısrar ettiğimizi sorguluyor. Graeber’in sorusu basit ama rahatsız edici: Eğer yaptığımız işin bir anlamı yoksa, neden bu kadar kutsal sayılıyor?
3 dk okuma

İçindekiler
- Tırışkadan İş Nedir?
- İnsanlar Neden Böyle İşlerde Çalışıyor?
- Anlamsızlık Bir Lüks Değildir
- Neden Faydalı İşler Değersiz?
- Bürokrasi ve “İş Yapıyormuş Gibi Yapmak”
- Çalışma Ahlakı: Modern Bir İnanç Sistemi
- Otomasyon Varken Neden Hâlâ Bu Kadar Çalışıyoruz?
- Bu Bir Tembellik Savunusu Değil
- Neden Bu Konu Hâlâ Bu Kadar Rahatsız Edici?
- Son Bir Düşünce
Bazı sorular vardır, yüksek sesle sorulmaz.
Çünkü sorulduğu anda herkesin rahatsız olacağını bilirsin.
“Tırışkadan işler” sorusu tam olarak böyledir.
Yaptığım iş gerçekten gerekli mi?
Bu soru tembellikten doğmaz.
İşten kaçma isteğinden de değil.
Aksine, çoğu zaman işini ciddiye alan insanların aklına gelir.
David Graeber’in Bullshit Jobs dediği şey, tam olarak bu sessiz şüpheden beslenir. Modern dünyada milyonlarca insan, haftanın büyük bölümünü aslında ortadan kalksa kimsenin fark etmeyeceği işlere ayırmaktadır. Ve bu insanlar bunu bilir.
Sorun da tam olarak burada başlar.
Tırışkadan İş Nedir?
Graeber “tırışkadan işi” şöyle tanımlar (serbestçe söyleyelim):
Yapan kişinin bile, topluma gerçek bir katkısı olmadığına inandığı bir iş.
Bu tanım çok önemlidir.
Çünkü mesele dışarıdan bakıldığında “önemsiz” görünen işler değildir.
Mesele, içeriden hissedilen anlamsızlıktır.
Bir iş yüksek maaşlı olabilir.
Prestijli bir unvanı olabilir.
LinkedIn’de çok havalı görünebilir.
Ama yapan kişi, işin özünde şunu düşünüyorsa:
“Ben burada olmasam da pek bir şey değişmezdi.”
işte Graeber’in işaret ettiği kriz tam olarak buradadır.
İnsanlar Neden Böyle İşlerde Çalışıyor?
Bu soruya verilen en yaygın cevap şudur:
“Para için.”
Ama bu cevap yetersizdir.
Çünkü Graeber’in gösterdiği şey şudur:
Bu işleri yapan insanların önemli bir kısmı, sadece geçinmek için değil, çalışıyor olmak zorunda hissettikleri için çalışır.
Modern dünyada çalışmak, ekonomik bir zorunluluktan çok ahlaki bir yükümlülük haline gelmiştir.
Çalışıyorsan:
- saygınsındır
- değerlisindir
- topluma katkı sunuyorsundur
Çalışmıyorsan:
- açıklama yapman gerekir
- savunmaya geçersin
- şüpheli bir konumdasındır
İşin ne olduğu çoğu zaman ikinci plandadır.
Önemli olan, meşgul olmaktır.
Anlamsızlık Bir Lüks Değildir
Tırışkadan işler genellikle “ilk dünya problemi” gibi sunulur.
“Sana ne, maaş alıyorsun işte.”
Ama Graeber’e göre bu büyük bir yanılgıdır.
Anlamsızlık, insanın ruh sağlığını doğrudan etkiler.
İnsanlar sadece yoruldukları için değil, neden yorulduklarını bilmedikleri için tükenir.
Bir iş:
- kimseye fayda sağlamıyorsa
- kendine saygı üretmiyorsa
- sadece var olmak için var ise
bu, bireysel bir mutsuzluktan fazlasıdır.
Bu, ahlaki bir yaradır.
Neden Faydalı İşler Değersiz?
Graeber’in en rahatsız edici gözlemlerinden biri şudur:
Topluma gerçekten faydalı olan işler genellikle:
- daha az ücretlidir
- daha az saygı görür
- daha fazla yıpratıcıdır
Bakım emeği, eğitim, temizlik, sağlık, sosyal hizmetler…
Buna karşılık, çoğu zaman:
- karmaşık görünen
- bol raporlu
- bol toplantılı
- ama somut etkisi belirsiz
işler daha yüksek statülüdür.
Bu terslik tesadüf değildir.
Graeber’e göre sistem, faydayı değil kontrolü ödüllendirir.
İşe yararlılık değil, hiyerarşi önemlidir.
Bürokrasi ve “İş Yapıyormuş Gibi Yapmak”
Tırışkadan işlerin doğal ortamı bürokrasidir.
Ama Graeber’in kastettiği bürokrasi sadece devlet daireleri değildir.
Kurumsal şirketler, üniversiteler, startuplar…
Hepsi kendi küçük bürokrasilerini üretir.
Formlar, süreçler, raporlar, toplantılar…
Kimse tam olarak ne için yapıldığını bilmez ama herkes yapar.
Çünkü “sistem böyle”.
Bu cümle, modern dünyanın en güçlü büyülerinden biridir.
Kimse karar almaz.
Kimse sorumluluk üstlenmez.
Ama herkes meşguldür.
Çalışma Ahlakı: Modern Bir İnanç Sistemi
Graeber’e göre çalışma ahlakı, modern dünyanın en güçlü inanç sistemlerinden biridir.
Çalışmak iyidir.
Çalışmamak kötüdür.
Ne yaptığın ikincildir.
Bu inanç o kadar derine işlemiştir ki, insanlar çoğu zaman anlamsız bir işte çalışmayı, anlamlı ama düşük statülü bir hayata tercih eder.
Çünkü mesele sadece para değildir.
Mesele, toplumsal kabuldür.
Otomasyon Varken Neden Hâlâ Bu Kadar Çalışıyoruz?
Graeber’in sorduğu en can alıcı sorulardan biri şudur:
Teknoloji bu kadar ilerlemişken, neden hâlâ bu kadar çok çalışıyoruz?
Cevap verimlilikle ilgili değildir.
Cevap, çalışmanın bir kontrol mekanizmasına dönüşmüş olmasıdır.
İnsanların zamanını doldurmak, onları meşgul tutmak, sorgulamaya daha az alan bırakır.
Tırışkadan işler bu yüzden bir hata değil, bir sonuçtur.
Bu Bir Tembellik Savunusu Değil
Graeber’in en çok yanlış anlaşıldığı nokta budur.
Tırışkadan işler eleştirisi, “çalışmayalım” çağrısı değildir.
Aksine, anlamlı çalışmayı savunur.
İnsanların gerçekten işe yarayan, kendilerini faydalı hissettikleri işler yapabilmesini savunur.
Ve şu soruyu merkeze koyar:
Hayatımızın büyük kısmını verdiğimiz şey, gerçekten buna değiyor mu?
Neden Bu Konu Hâlâ Bu Kadar Rahatsız Edici?
Çünkü tırışkadan işler sadece “başkalarının” problemi değildir.
Herkes biraz kendini görür.
Bir toplantıda.
Bir raporda.
Bir sunumda.
Ve belki de en rahatsız edici olan şudur:
Bu düzeni sürdürenler sadece “yukarıdakiler” değildir.
Biz de çoğu zaman buna sessizce ortak oluruz.
Son Bir Düşünce
Graeber bize şunu hatırlatır:
Eğer bir işin tek amacı, o işi yapanın vaktini doldurmaksa,
ortada ciddi bir toplumsal sorun vardır.
Bu sorunu görmek kolay değildir.
Çünkü görmek, alıştığımız pek çok şeyi sorgulamayı gerektirir.
Ama belki de tam bu yüzden, bu soruyu sormaya değer.
Çünkü başka türlü yaşamak mümkün olabilir.